Mihrali Bey Kimdir - (1844-1906)
Konu Adi: Mihrali Bey Kimdir - (1844-1906)
Mihrali'ye "Mühür Ali" de denmektedir. Bu halkımızın yakıştırmasıdır.
Mihrali'nin hayatı başlı başına bir film konusudur. Yazımızı konu bulmakta güçlük çeken hatta basit konularla Türk sinemaseverleri rahatsız eden film şirketlerinin de dikkatlerine arz ediyoruz. Dileriz bu yazıdan haberdar olurlar....
(Sivas 10. 4. 1984)
Yrd. Doç. Dr Doğan KAYA
MİHRALİ BEY'İN HAYAT HİKÂYESİ
Karapapak-Terekeme Türklerinden olan Mihrali Tiflis vilâyetinin Borçalı sancağına bağlı Darvas Köyü'nde büyümüştür. Babası Memili dedesi ise Allahverdi'dir. Asil bir aileden olan Memili Acem kızı ile evlenir. Ondan Mehmet Ali ikinci hanımından da Mihrali Bey İsa Bey Memmedalı ve Ali Bey doğmuştur. İki de kızı vardır: Huri ve Kezban.
Daha küçük yaşlarda ata binmeye silah kullanmaya başlayan Mihrali kısa boylu etine dolgun kara yağız ve sevimli biridir. Genç yaşlardaki gözü pekliği cesareti mertliği ve çevikliği dillerde söylenir olmuştur.
Mihrali on yedi yaşındayken babasını kaybeder. Ruslar Mihrali ve kardeşlerinin uğraşmaların rağmen Abdullah Ağa'nın Müslüman mezarlığına gömülmesine izin vermez ve Karapapakların inançlarına adetlerine ters düşen bir usulle kendi mezarlıklarına gömerler.
Civar köylerde bulunan Karapapaklar Çerkezler Çeçenler Lezgiler Darvas Köyü'ne gelip başsağlığı dilerler.
Mihrali o gece rüyasında babasını görür. Babası hiddetlidir. "Utanmıyor musun? Beni o mezarlığa nasıl gömdürdün? Yazıklar olsun sana! Eğer benim na'şımı bu kafirlerin içinde korsan hakkım haram olsun." der.
Rüyanın etkisiyle aniden uyanan Mihrali yatağından fırlar. Babasının hayali gözünün önünden hiç gitmez. Kılıcını beline bağlar hançerlerini kuşağının arasına sokar yanına kazma kürek alır dışarı çıkar. Vakit gece yarası olduğu için köy halkı derin uykudadır. Mihrali doğruca mezarlığa gider.
Kısa boylu olmakla beraber çevikliği sayesinde bir hamlede yüksek duvardan atlar. Nöbetçilere görünmeden babasının mezarına gelir. Mezarı kazar ve babasını çıkarır. Bir an önce oradan uzaklaşmak düşüncesiyle babasını omuzlar koşar adımlarla mezarlıktan ayrılır. "Dur! Eller yukarı!" sözüyle hareketsiz kalır. Nöbetçiler na'şı yere bırakmasını söyler. Mihrali bırakır ama bırakmasıyla beraber onların üzerine sıçrar. Dövüşmedeki mahareti sayesinde nöbetçileri öldürür.
Mihrali babasını tekrar omuzlayıp Müslüman mezarlığına getirir defneder. Sabaha doğru evine gelir. Olup biteni ağabeyi İsa'ya ve annesine anlatır. Kaçıp dağa çıkmaya karar verir.
Mihrali Keçeli Köyü'ne gider. Orada baba dostu Ahmet Ağa'nın evine misafir olur. Yaptıklarını Ahmet Ağa'ya ve karısına anlatır. Bu arada gönül verdiği Bahar'ı da orada görür.
Mihrali'nin yaptığı işi ertesi gün herkes duyar. Tiflis Valisi'nin emri üzerine köyü ararlar. O'nun Keçeli'ye gittiğini öğrenirler. Keçeli'de Ahmet Ağa'nın evini kuşatırlar. Mihrali içeride atına biner; mahmuz vurmasıyla şaha kaldırır. İkinci mahmuzla yel gibi ahırdan çıkar. Kapı önündeki iki askeri tepeleyip ve kendini atın karnına saklayıp süratle oradan uzaklaşır. (Mihrali atıcılıkta olduğu kadar binicilikte de çok ustadır. At son sürat koşarken karnından dolaştığı atın sırtında ayakta durduğu yahut amuda kalktığı bu haldeyken istediği hedefi vurduğu söylenir.)
Mihrali gece yarısından sonra evlerine gelir. Annesiyle gizlice konuşup ona veda eder; Darvas'tan uzaklaşır. O geceyi dağda geçirir. Ertesi gün bir çobana rastlar; yanında karnını doyurur. Emin yer olarak düşündüğü İran'a geçer.
Tiflis valisi Mihrali'yi ellerinden kaçırdıklarını öğrenince ileri gelenleri toplar onlara hakaret eder. kumandanlar askerleriyle etrafa yayılır uğradıkları köylerde Türklere zulmeder. Bu sırada Tavşankuloğlu Hüseyin'le Dalaverli Mansur da dağlarda eşkıyalık yapmaktadırlar. Bütün bunlar Çar II. Aleksandr (1855-1881)'ın kulağına gitmiştir. Türk eşkıyalarının yakalanması için emir verir. Bunun üzerine aramalara hız verilir.
İzini kaybettirmiş bulunan Mihrali'nin nerede olduğunu Keçeli Köyü'nden Hacı Veli Ruslara ihbar eder. Vali de bunu bir mektupla Çar'a bildirir. Mihrali'nin İran'da olduğunu haber alan Çar Şah'a bir nâme yazarak Mihrali'nin yakalanıp gönderilmesini ister.
İran zaptiyeleri Mihrali'nin bir handa kaldığını öğrenir ve oraya gider. Durmadan şüphelenen Mihrali üst kattan askerlerden birinin atına atlayarak oradan uzaklaşır. Tekrar Rusya topraklarına geçer. Evlerine gider annesi ve kardeşleriyle görüşür. Ağabeyi İsa Mihrali'ye kendilerine baskı yaptıklarını yalnız başına bir şey yapamayacağını Dalaverli Mansur ve Tavşankuloğlu Hüseyin'le birlikte olmasının lâzım geldiğini söyler. (Dalaverli Mansur çobanına kızıp onu bıçağı ile öldürmesi üzerine; Tavşankuloğlu Hüseyin de zengin bir Türk'ü yaralayıp Ruslara teslim olmamasından dolayı dağa çıkmıştır. Fakir olan Hüseyin gençliğinde aç kaldığı vakitler mal yayan çocukların ekmeklerini alıp; "Siz tavşan kulağı yapayım." diyerek sağından solundan yiyip karnını doyururmuş. Hüseyin'e bu yüzden Tavşankuloğlu lakabı verilmiştir.)
Mihrali ertesi gün bir çobanla Mansur'a ve Hüseyin'e haber gönderir. Bilahare onlarla buluşur. Birlikte gezmeye başlarlar. Bir Rus öldüren Keleninoğlu Hüseyin de bunlara katılır. Rusların Türklere yaptıkları zulüm karşısında Mihrali ve arkadaşları da Rus köylerine dehşet saçarlar. Dördünün şöhreti de günden güne yayılır.
Her gün valiye şikâyetler yağmaya başlar. Durumdan haberdar olan Çar II. Aleksandr devlet erkânı ile toplantı yapar. Sonuçta suçları az olan Mansur ve Tavşankuloğlu Hüseyin'in suçlarını bağışlarlar. Mihrali'yi yakalayanı rütbe ve para ile taltif edeceklerini halka bildirirler.
Haberi alan Mansur ile Tavşankuloğlu Hüseyin gizlice anlaşır; Vali'ye giderek teslim olurlar. Teslim olmakla kalmaz Darvas'a gidip Mihrali'nin ailesine eza-cefa yaparlar. Hatta Mansur Mihrali'nin ağabeyi Mehmet Ali'yi öldürür. (Bir söylentiye göre de karısını dağa kaldırır.) Bu duyan Mihrali de Mansur'un karısını dağa kaldırıp kurduğu çadıra hapseder. Kardeşi Ali'yi de nöbetçi koyar.
Durumu öğrenen Mansur Mihrali ile teke tek karşılaşmaya cesaret edemez. Tiflis Valisi'nin yanına çıkıp ondan yardım ister. Vali Mansur'un emrine beş yüz atlı verir. Aynı zamanda T. Hüseyin de Mansur'un kuvvetine yakın bir kuvvet tedarik eder.
Dalaverli Mansur etraftaki Türk köylerini Mihrali'nin aleyhine kışkırtır. Ailesinin dağa kaldırıldığını da hatırlatarak başına gelenlerin ileride kendilerine de yapılabileceğini söyler. Bütün bu gayret sonunda işe yarar. Mihrali'nin baba dostu Garip Ağa Maraşlı Köyü'nden yedi kardeşin en büyüğü Musa Çavuş da Çerkezlerden çok sayıda gönüllü toplayarak her koldan Mihrali'yi aramaya başlarlar.
Mihrali aradan bir ay geçtikten sonra Mansur'un karısını evine bırakır. Bu müddet içinde ona hiç dokunmamıştır. Arkadaşlarını toplar bir müddet dağılmalarını söyler. Kendisinin de Osmanlı topraklarına geçeceğini belirtir. Keleninoğlu Hüseyin'in ısrarları karşısında kendisiyle beraber gelmesini kabul eder.
Keleninoğlu Hüseyin'in babasıyla vedalaşmak için köyüne gider. Hüseyin'in köye geldiğini gören bir Türk Ruslara yaranmak gayesiyle köydeki Rus askerlerine O'nu ihbar eder. askerler babasını çağırıp Hüseyin'in teslim olması için O'nu ikna etmesini isterler. Aksi takdirde evi ateşe vereceklerini söylerler. Hüseyinteslim olmaz. Evin üstündeki otluğu ateşe verirler. Hüseyin boğulacak hale gelir. Babası; "Teslim ol!" diye üstüne üstüne gelirken onu bacağından hafifçe yaralar. Aksi takdirde onlar babasını öldüreceklerdir. Derhal dışarı çıkar ve iki Rus askerini öldürür. Fakat başına yediği kurşunla cansız yere düşer.
Keleninoğlu Hüseyin gibi bir yiğitin ölümü Mihrali'ye çok dokunur. Hayatı boyunca Onun mertliğinden sitayişle bahsetmiştir. "Hüseyin üç-beş yüz atlıma bedeldi." demiştir. Daha fazla Rusya'da kalamayacağını anlayan Mihrali Osmanlı topraklarına girer Çıldır'a gelir.
Mihrali'nin Osmanlı toprağında olduğunu öğrenen Çar yakalanıp iade edilmesi için Osmanlı padişahı Sultan Abdülaziz (1861-1876)'e nâme yazar. O sırada sadarette Mahmut Nedim Paşa vardır. padişah durumu sadrazamla görüşür; Mihrali'nin yakalanması için Erzurum valisine haber gönderir.
Birkaç defa sıkıştırılan Mihrali hepsinden kurtulmayı başarır. Bu arada iki Türk askerini öldürür. Her yerde arandığından tekrar Rusya topraklarına geçer.
Mihrali'nin Rusya'da olduğunu öğrenen Mansur Tavşankuloğlu Hüseyin Garip Ağa ve Musa Çavuş dört bir taraftan takibe koyulurlar. Her birinin emrinde 400-500 kişilik atlı vardır.
Bu gruplardan Mihrali'ye ilk rastlayan Musa Çavuş olur. Mihrali atı otlamakta kendisi de dinlenmekte iken gayrı ihtiyari geriye bakar. Musa Çavuş'un kendisine doğru geldiğini görünce atına atlar ve kaçar. Fakat Musa Çavuş yetişir. Mihrali peşini bırakması için O'na yalvarır; aksi halde öldürmek mecburiyetinde kalacağını söyler. Musa Çavuş ısrarla üstüne üstüne gider. Bunun üzerine aniden dönen Mihrali Musa Çavuş'u kılıcıyla yaralar oradan uzaklaşır. Atlıların bir kısmı Musa Çavuş'un yanında kalır
diğerleri Mihrali'yi kovalar. Mihrali atına son hızı vererek uçuruma doğru sürer. Bir hamlede karşıya geçer. Arkasından gelenlerin bazıları hızını alamayıp uçuruma yuvarlanır. Bunu gören diğer atlılar durur. Mihrali: "Benim sizlerle işim yok. Peşimi bırakın. Dilerim Musa Çavuş'a bir şey olmamıştır." der ve oradan uzaklaşır.
Atlılar Musa Çavuş'u Maraşlı Köyü'ne babasının yanına getirirler. Fakat yolda çok kan kaybettiği için bütün müdahalelere rağmen kurtarılamaz ve ölür.
Mihrali arada sırada köyüne uğrar yakınlarıyla görüşür. Aynı zamanda Musa Çavuş'un ölümü üzerine aramalara daha da hız verilir. Garip Ağa Mihrali'yi bir yerde kıstırır. Düzlükte bir kovalamaca başlar. Bir an gelir ki ikisinin de atları yan yana koşmaya başlar. Garip Ağa Mihrali'nin teslim olmasını isterse de ikna edemez. Kılıcıyla hamle eder. Mihrali hepsini savuşturur. Ekmeğini yediği bu baba dostuna el kaldırmak istemez. Fakat onun kendisini öldürmek istemesi üzerine kılıcını çeker kuvvetli bir hamle ile öyle bir savurur ki Garip Ağa'nın sol bacağını dizinden koparır. Atlılar takip etmek isterlerse de Garip Ağa müsaade etmez. Atlılar onu alıp köyüne getirirler. (Bir söylentiye göre de Mihrali bu sırada Garip Ağa'yı öldürmüştür.)
Mihrali gizlice annesiyle görüşür. Ona Bahar'ı kaçıracağını söyler. Annesi vazgeçirmeye çalışırsa da başaramaz. Keçeli Köyü'ne gider ve Bahar'ı kaçırır. Artık yanında bir de kadın olduğu için işleri de zorlaşır. Bu yüzden
Bahar'ı
bazı kereler güvendiği kimselerin yanına bırakır.
Bir ara takipçilerden Tavşankuloğlu Hüseyin Mihrali'nin yerini öğrenir derhal oraya gider. Mihrali yanında Bahar olduğu için pek kaçamaz. Tavşankuloğlu Hüseyin arkalarından yetişir. Kılıcını vuracağı sırada bunu gören Bahar korunmak için sağ kolunu kaldırır. Tavşankuloğlu Hüseyin kılıcını indirir Bahar'ın sağ elinden üç parmağını keser Mihrali'yi de başından yaralar. Mihrali can acısıyla geri döner. Tüfeğini ateşlemek isterse de tüfek ateş almaz. Atını mahmuzlar
Hüseyin'e yetişir. Kılıcını sallar ama vuramaz. Kılıç atın kuyruğunu keser. Hüseyin'in kaçtığını gören adamları da irkilir ve geri döner.
Mihrali bir dere kenarına gider. Bahar Mihrali'nin kanlarını temizler. Tülbendini çıkarıp başını sarar. Yara derin olduğu halde Mihrali aldırış etmez. Atına biner Bahar'ı emin bir yere bırakır; oradan ayrılır.
Mihrali
Osmanlı topraklarına geçer. Bir ihbar üzerine yaralı olduğu halde yakalanır. Gözlerini açtığında kendini elleri ve kolları zincire bağlanmış olarak Kars hapishanesinde bulur. Burada başkaları da vardır; fakat sadece kendisi bağlıdır.
Mihrali'nin kendine geldiğini görence Âşık Ahmet adındaki bir Türk Yanına yaklaşır Mihrali'yi konuşturur. onun meşhur Mihrali olduğunu öğrenince şaşırır. Mihrali Aşık Ahmet'ten hapishane hakkında bilgiler alır. Birlikte kaçmaya karar verirler.
Aşık Ahmet ziyarete gelen karısına her gelişinde bir şey getirmesini söyler. O da ekmeğin içine eye vücuduna çekiç ve benzeri eşyalar saklayıp peyderpey kocasına getirip verir.
Yarası cerahat bağlamış ve çok bitkin bir durumda olan Mihrali hapishane arkadaşlarının en zayıf bir yerden tünel açmalarını ister. Mahkumlar geceleri sesiz ve gizlice söylendiği şekilde çalışırlar. Tünelin ağzı maalesef nöbetçilerin bulunduğu yere denk gelir. Mihrali son taşı çıkarmamalarını belki bir gün lâzım olacağını söyler.
Bu arada Mihrali'yi -yaralı olduğundan- sırtta mahkemeye götürürler. Mahkemede idamına karar verirler. Kararla ilgili evrak önce Erzurum'daki Temyiz Divanı'na sonra İstanbul Temyiz Mahkemesi'ne tasdike gönderilir; padişahın imzasına sunulur.
Mihrali ise zindana döndüğünde durumdan arkadaşlarını haberdar eder. kaçacağını isteyenin de kendisi ile birlikte gelebileceğini söyler. Bir gece yarısı Âşık Ahmet'le birlikte mahkumları ayaklandırır. Kan gövdeyi götürürken Mihrali bu arada kendisini duvara bağlayan zincirleri keser. Âşık Ahmet'le önceden kazılmış tünele girer. Son taşı kaldırırlar. Mihrali daracık delikten güçlükle çıkarken nöbetçi görür. Mihrali'nin kaçmasına fırsat vermeden süngüsünü bacağına saplar. Mihrali süngüyü kavrar. Nöbetçi tüfeği çektiğinde süngü Mihrali'nin bacağında kalır. Mihrali ani bir hareketle süngüyü çıkarır ve gayet ustalıkla fırlatır. Süngü nöbetçinin gırtlağından girer; nöbetçi yere cansız düşer. Âşık Ahmet korkusundan tünelden çıkamaz ve zindana döner.
Mihrali sürüne sürüne zindanın karşısındaki tavlaya girer. Tavlada atlar için hazırlanmış otluğun içine kendini bırakır. Orada iki gece üç gündüz kalır.
Zindandaki ayaklanma önlendikten sonra mahkumlar sayılır; Mihrali'nin olmadığı görülür. Hemen dört bir yana atlılar çıkarılır. Bütün aramalara rağmen atlılar elleri boş dönerler.
Mihrali üçüncü gece biraz kendine gelir. Ayakları hala zincirle bağlı olduğu için onları eye ile kesmek ister; zincirin kalınlığı eyenin küçüklüğü dolayısıyla kesemez. Bu halde ata binemeyeceği için başka çareler arar. Sonunda topuğunu kesip demir bilezikleri çıkarmaya karar verir. Topuğunu kesmesiyle müthiş bir acı duyar fakat buna katlanır. Gömleğinden bir parça yırtar topuğuna sarar. Başından dizinden ve topuğundan yaralı olan Mihrali bu yönüyle azim sabır ve cesaret timsali gibidir. Ellerindeki bilezikleri ise kesmez. Zira kafi miktarda yarası vardır. biraz otla sarındıktan sonra bir delikten kendisini aşağıya bırakır. Otların üzerine düştüğünden ses çıkmaz ve canı fazla acımaz. İçeride sıra sıra atların olduğunu görür. Gözüne iyi bir at kestirir. Sonra başka bir atın sırtından ter keçesini çıkarır bineceği atın ayaklarına bağlar. Zira zemin taş olduğu için ses çıkarabileceğini düşünür. Havanın sıcaklığı dolayısıyla çift kapının açık olmasından da istifade ederek atına atlar ve son sürat oradan uzaklaşır. Gece yarısı Maraşlı'ya gelir.
Mihrali Maraşlı'da ilk rastladığı evin kapısını vurur. Bu ev daha önce öldürdüğü Musa Çavuş'un babasının evidir. Mihrali'yi içeri alıp yatırırlar. Mihrali olup bitenleri anlatır. Adam Mihrali'ye ses çıkarmaz. Üstelik su ısıttırır ve bir tekne içinde onu yıkar yaralarını temizler merhem çalar. Süt içirttikten sonra istirahatını temin eder. çocuklarını başına toplar. Evlerinde Mihrali'nin olduğunu böyle mert birisine ölen kardeşlerinden dolayı kalleşlik etmemelerini söyleyerek onları ikna eder. bu arada Mihrali'nin tavladan çaldığı at damgalı olduğu için çocuklarına bu atı çok uzaklara bırakıp dönmelerini söyler. Sabahleyin altı oğlu ile beraber Mihrali'nin yanına gider; kendilerini tanıtır. Mihrali irkilir. Adam; "Biz seni Musa Çavuş'un yerine koyduk. Sen de bundan böyle bizim oğlumuz sayılırsın." der. Mihrali'ye bir ay bakarlar. Gideceği zaman iyi bir at ile Musa Çavuş'un kılıcını verirler. Adam altı oğlunu Mihrali'nin yanına katar ve uğurlar.
Bu sırada 93 Harbi (1877-1878) patlak verir. Osmanlılar hem kuzeybatıda hem de doğuda Ruslarla savaşır. Doğuda Rus ordusunun başında Loris Melikof Osmanlı ordusunun başında da Ahmet Muhtar Paşa vardır.
Mihrali atlılarını yanına alır 120 kişilik çetesiyle Ruslara yapmadıklarını bırakmaz. Ruslar bu belâlı Karapapak ile baş edemeyeceklerini anlayınca "Orduya hizmet" şartıyla bağışlar. Mihrali ise Kars kumandanı Hüseyin Hami Paşa'ya gizlice haber göndererek affedilirse Osmanlılar safında mücadele vereceğini bildirir. Mihrali'nun bu teklifi kabul edilir.
Beri taraftan Dalaverli Mansur (muhtemelen albay) ve Tavşankuloğlu Hüseyin (muhtemelen binbaşı) üst rütbelerdedirler. Maalesef Karapapak olmalarına rağmen Osmanlılara karşı savaşırlar.
Mihrali kuvvetleriyle Çıldır'a gelir. Yanına kardeşi Ali Bey'i de almıştır. Kendisine binbaşılık Ali'ye de mülazımlık rütbesi verilir.
Bir gün T. Hüseyin'den bir mektup alır. Hüseyin Mansur'la arasının açıldığını isterse emrine girebileceğini yazmaktadır. Mihrali kabul eder. böylece T. Hüseyin de Osmanlı'ya iltica eder. O'na da binbaşılık rütbesi verilir.
93 Harbi'nin temmuz-ağustos aylarında muharebe iyice kızışır. Mihrali Kars'ın Göle cihetinde kendinden en az on misli fazla bir kuvvetle karşılaşır. Mihrali tüfek ve kılıçla taarruz emrini verir. Saldırı anında Mihrali'nin atı göğsünden bir kurşun alır yere kapaklanır. Mihrali üç-dört metre ileriye düşerken perende atıp iki ayağı üstüne kalkar. Aynı anda tüfeğini ateşleyerek atını vuran askeri alnından vurur. Kendisine yaklaşan bir askeri de kılıcıyla bertaraf ettikten sonra onun atına atlar düşman saflarına dalar. Askerler bir müddet sonra kaçmaya başlar. Çemberi yaran Mihrali önüne çıkan düşmanı tepeleyip on dört bakkaliye arabasını alır ve Kars Kalesi'ne döner. Kaleyi dıştan kuşatan askerlerin de çemberini yararak kaleye girer. Haftalardır aç susuz kalan askerler gelen malzemeleri görünce bayram eder.
Haberi alan Anadolu Harp Ordusu Başkumandanı Ahmet Muhtar Paşa; Mihrali'yi tebrik ve taltif eder. Fakat bu kuru erzak askere kafi gelmez. Aylardır ete hasret olduklarından hepsi de bitkin düşmüştür. Hatta bu yüzden Ahmet Muhtar Paşa geri çekilme kararındadır. Bunu duyan Mihrali Ahmet Muhtar Paşa'nın yanına gider kararından vazgeçmesini söyler.
Güvendiği adamları yanına alarak düşman sınırından içeri dalar. Haradan yüz elli kadar kadana at ile ahırlardan binin üstünde koyun çıkarıp çemberi yararak Ahmet Muhtar Paşa'ya getirir. Paşa'nın sevinçten gözleri yaşarır. Sonuçta Kars muhasaradan kurtulur.
Ahmet Muhtar Paşa bunun üzerine Mihrali'yi çekilen Rus ordusunun üstüne gönderir. Mihrali Göle Nahiyesi'nin Demirkapı Köyü'nde bir alay düşman süvarisini kaçırır. Karşısına başka bir alay çıkar. Zekası sayesinde bunları da alt eder: Kendisi güya kaçıyormuş gibi yapar. On misli düşman da kovalamaya başlar. Pusudaki seksen askeri bunlara ateş ederek iki bölüğü dağıtır. Mihrali de aniden dönerek bunlara destek olur. Planın ustalığı sayesinde iki şehit dört yaralıya karşı yüzden fazla cesedi ile düşmanı bozguna uğratır.
Paşa'nın sonsuz güvenini kazanan Mihrali bu sefer Gümrü-Tiflis yolu üzerinde Ağbulak ve Parmaksızköprü'deki askeri mevkilere ait telgraf tellerini kesmeye memur edilir. Mihrali 130 kadar süvarisiyle sekiz gün boyunca erzak kollarını vurur telgraf tellerini keser müfrezeleri tepeler düşmanı çaresiz ve kımıldamaz bir hale getirir. Düşmanın yetmişe yakın can kaybının yanında kendisi dört şehit ve sekiz yaralı ile döner.
Ahmet Muhtar Paşa'nın Mihrali'nin bu kahramanlıklarını payitahta bildirmesi sonucu Mihrali'ye II. Abdülhamit (1876-1909) tarafından ilk Mecidiye Nişanı verilir.
Mihrali daha sonra Paşa'dan izin alarak Rus sınırından içeri girer. Köyü Darvas'a gelir. Akrabasını ve diğer Karapapakları toplayarak Osmanlı'ya göç eder. Kafilede kardeşi İsa Bey karısı Bahar kardeşi Mehmet Ali'nin oğlu Rüstem kundaktaki oğlu Rüştü de vardır. Mihrali; "Belki ses çıkarır." diye oğlu Rüştü'yü bir çalının dibine bırakır. Bahar Hanım ağlar. Görümcesi Huri Hanım kara ve soğuğa aldırış etmeyerek hemen atını geri çevirir çalının dibinden Rüştü'yü alır kafile sınırı geçmekte iken onlara yetişir
Mihrali daha sonra Erzurum Müdafaası'nda yer alır. Aziziye baskınından sonra düşman dört alayla Erzurum'u batıdan çevirmek ister. Muhtar Paşa bunların üstüne üç-dört yüz süvari gönderir. Mihrali bu cenkte ağır yara alır. 12 Kanunuevvel 1877'de (12 Aralık 1877) A. Muhtar Paşa İstanbul'a çağırılır. O'nun gitmesi üzerine Mihrali de artık orada kalamaz. A. Muhtar Paşa
Mihrali'ye bir kızak hazırlattırır. Kendisi İstanbul yolunu tutarken Mihrali de kafilesiyle Sivas'a doğru yol alır.
Mihrali
Sıvas'ta Ulaş Bucağı'na bağlı bugünkü Acıyurt Köyü toprağına gelir. Karapapaklar da çevrede kendilerine yer bulurlar. Mihrali Bey bugünkü Konak (Acıyurt'un mezrası)'ta mesken tutar. Acıyurt halk ağzında; "Büyük Köy Papaklı Köyü Mihrali Bey'in Köyü" gibi adlarla anılır. Tavşankuloğlu Hüseyin Kuşkayası Köyü'ne yerleşir. Bugün Kangal Uzunyayla civarında 30-40 pare Karapapak köyü vardır. Buralara yerleşmekte devlet onlara herhangi bir güçlük çıkartmamıştır. Zira II. Abdülhamit Mihrali ve ahfadının dilediği yerde yerleşmesini serbest bırakmıştır. Mihrali
Sıvas'ta 40. Hamidiye Süvari Alayı'nı kurar.
Göçten on iki yıl sonra (1899) Kurt İsmail Paşa Mihrali Bey'in yanına geldi. Bağdat'ta amansız bir eşkıyanın olduğunu Arapları Osmanlılar aleyhine kışkırttığını söyler. Mihrali Bey bunun üzerine atlılarını toplar Kurt İsmail Paşa ile Bağdat'a gider. Bağdat Valisi Mehmet Fazıl Paşa (?) bunlara izzet ikramda bulunur. Mihrali eşkıyaya teslim olması için haber gönderir. O da bir şey yapmayacaklarına dair şeref sözü alarak teslim olur. Mihrali Sultan Abdülhamit'e eşkıyanın teslim olduğunu ve bağışlanmasını bildirir ve bağışlanır. Bağdat'ta vali ve eşkıya Mihrali'ye iyi cins Arap atları hediye ederler. Mihrali Kurt İsmail Paşa ile geri döner.
Bu olaydan sonra Mihrali'nin ünü daha da yayılır.
Bir gün beyler ve ağalar Kangal'da sohbet ederken Kangal Kaymakamı içeri girer. Herkes ayağa kalkar Mihrali kalkmaz. Kaymakam hiddetlenir. Mihrali de gazaba gelip kaymakamı döver. "Sen kim oluyorsun da bana ayağa kalk diyorsun? Seni kalaycı çırağı seni!..." der . Kaymakam bu olayı vali Reşit Paşa'ya anlatır. "Seni kalaycı beni de çırağın yaptı." der. Buna fazlasıyla içerleyen vali durumu Sultan Abdülhamit'e bildirir. Sultan da; "Bir adamı bana çok mu gördünüz? O benim yularsız aslanımdır." diye haber gönderir.
Mihrali ile Vali'nin arasının açılmasına başka bir olay daha sebep olmuştur: Bir at yarışında Mihrali'nin Karakütük adlı atı da vardır
Yalnız bu atın bir özelliği vardır; silah atılmadan silah sesi duymadan iyi koşamaz. Vali bunu bildiği için silah atılmasını istemez. İki taraf da anlaşır. Yarış başlar. Karakütük hep geride kalır. Kuşkayası Köyü'nden Karapapak Çopur Ali buna tahammül edemez. "Mihrali'nin atı olsun da geride kalsın bu ne demektir?" diyerek silahını ateşler. Sonuçta Karakütük birinci olur. Vali bunu Mihrali'nin planı olarak telakki eder.
Bu sıralarda Yemen İsyanı baş gösterir. Bilhassa İngilizlerin teşvikiyle Osmanlılara sık sık isyan bayrağı açan Araplar gün geçtikçe işi azıtırlar. Mihrali'yi çekemeyen Vali Reşit Paşa; "Bu isyanı bastırsa bastırsa Mihrali bastırır." diye Abdülhamit'e haber gönderir. Niyeti Mihrali belasından (!) kurtulmaktır. Padişahtan gelen haber; "Dilerse gider dilerse gitmez. Ben O'nu her şeyde serbest bıraktım." şeklindedir. Durum Mihrali'ye bildirildiğinde; "Gitmem." demeyi yiğitliğine yediremeyip atlısını toplayarak yola çıkar. Adana'da büyük bir kalabalık Mihrali'yi karşılar. "Oralar sıcaktır sıcağına dayanamazsınız." diye vazgeçirmeye çalışırlar. Mihrali geri dönmeyi gururuna yediremez. Yola çıkar ve bir zaman sonra Yemen'e varır. Yanındaki kardeşi bu sırada yüzbaşıdır.
Kimsenin baş edemediği ve bir zamanlar eşkıya iken sonradan büyük bir vatansever olup vatanına hizmetler yapan bu destan kahramanı Mihrali Yemen'in sıcağına dayanamaz hastalanır ve orada ölür (1906). Atlılarından çoğu da telef olur. Ancak üç-beş kişi geriye döner. Bunlardan bazıları Acıyurt Köyü'nden Yüzbaşı AhmetYetim İsmail Mahmut Çavuş; Kurdoğlu Köyü'nden Gökçe Çavuş Kuşkayası Köyü'nden T. Hüseyin'dir. Mihrali'nin kardeşi Ali Bey ise Yemen dönüşü gemide öldürülmüştür. Bir söylentiye göre Sıvas'taki Karapapakların lideri olmak için Ali Bey'i Tavşankuloğlu Hüseyin öldürmüştür. Mihrali Bey'in oğlu Rüştü Bey ise 1932'de vefat etmiştir.
II - MİHRALİ BEY HAKKINDA MANZUM PARÇALAR
-1-
Âşık Sadık'ın Mihrali Bey Destanı
Ey ağalar beyler bizim ellerde
Koçaklıktan yana birdi Mihrali
Cahallık eyleyip dağlarda gezdi
Epey zaman kaçak durdu Mihrali
İbtidâ gözünden düştü devletin
Sonra göze girip buldu rağbetin
Cihana tanıttı şânın şevketin
Bir eşsiz nâmıdâr erdi Mihrali
Kan kavga kopanda Kars'ın başına
Doksan üç'te baktı yurdun işine
Dört-beş yüz atlıyı yığdı peşine
Moskof'un cengine girdi Mihrali
Muhtar Paşa kıydı ona nişânı
Başladı dökmeğe hûn-ı düşmanı
Şânı tuttu bütün Kafkasistan'ı
Koçaklarda dizdi ordu Mihrali
Ordu-yı İslam'a rehnümûn oldu
Tanrı aslanı çok şâd memnun oldu
Düşman güzergâhı her pür nun oldu
Leşlerini yere serdi Mihrali
Kemender Kazağı hep bizâr etti
Rahat yatırmadı can bizar etti
Loris de elinden el-hazer etti
Gece karargâhlar yardı Mihrali
Moskof ordusuna çok dehşet saldı
Hareketlerini keşfedip bildi
Osmanlı askeri tedarik aldı
Düşmana tuzağı kurdu Mihrali
Adını duyanda Rus'un Saldad'ı
Koparırdı "Mama" deyip feryadı
Moskof'a havf saldı merdâne adı
Gözlerin kurdunu kırdı Mihrali
Rus'u Şüregel'de pişman eyledi
Yollarını kesip hüsran eyledi
Taburların hâkle yeksan eyledi
En dilâverlerin yordu Mihrali
Mel'un Hacı Veli gör ne iş tuttu
Beş kapige dinin nâmusun sattı
Kars'ın teslimine çok gayret etti
O'nu sağ Paşa'ya verdi Mihrali
Huda'nın mukadder günü gelende
Bu hâl ile mahşer günü gelende
Düşmanların zafer günü gelende
Ciğerine dağlar vurdu Mihrali
Ağlaya ağlaya yurdu terketti
Atlıların çekip Sivas'a gitti
Nice ehl-i maraz şifâya yetti
Onlara bir tâ'un çordu Mihrali
Alnına yazılmış kara yazılar
Murada yetmedi ağlar sızılar
Haberi getirdi bazı bazılar
Kars'ı her gidenden sordu Mihrali
Akıbet O'na da bu fâni cihan
Yâr olmadı göçtü kalmadı mihman
Cennet-i Al'â'da tuttu bir mekan
Gaziler yanına vardı Mihrali
Gani Rahmân rahmet eyleye ana
Azim hizmeti var dine vatana
Ahvadımız dâim adını ana
Severdi gönülden yurdu Mihrali
SADIK'ın feleğe meydanı kaldı
Kıydı o yiğide nâm şânı kaldı
İkinci Köroğlu destanı kaldı
Söylenir dillerde merdi Mihrali
Âşık SADIK
-2-
Mihrali Bey Destanı*
Osmanlı da ona yağılık etti
Yaralı aslanı kal'aya attı
Kıymetin bilmedi kötülük etti
Kars'ın kal'asını yardı Mihrali
Muhtar Paşa divanına sesledi
Nişan verdi şân şerefin süsledi
Ganimetle orduları besledi
Şikârın yanına kaldı Mihrali
Berat aldı Padişah'ın elinden
Gece aştı Kabaktepe belinden
Gümrü Tiflis kan ağladı elinden
Gürcistan'a talan saldı Mihrali
Tülü Musa çok hıyanet eyledi
Kâmil gizli sırlarımız söyledi
Mansur Latif Karapapak beyleri
Osmanlı'ya arka daldı Mihrali
Sürü sürü koyunları geçirdi
Yılkı çekip atlarını aşırdı
Kafkasya'dan beri sürdü getirdi
Urusya'dan çok bac aldı Mihrali
-3-
Mihrali Bey Atlıları Türküsü**
Ehli İslam olan eşissin bilsin
Can sağ iken yurt vermeniyh tüşmana
İsterse Uruset ne var ki gelsin
Can sağ iken yurt vermeniyh tüşmana
Kurşanıng kılıncı geyhiniñ donu
Kavga bulutdarı sardı her yanı
Doğdu koç iğiding şan almakh günü
Can sağ iken yurt vermeniyh tüşmana
Esger olan bölüyh bölüner
Kars Kalası sandız mı ki alınar
Boz atdar üstünde kılınç çalınar
Can sağ iken yurt vermeniyh tüşmana
Kavga günü namert sapa yer arar
Er olan göğsünü tüşmana gerer
Cem-i ervah biznen meydana girer
Can sağ iken yurt vermeniyh tüşmana
Hele Al-Osman'ın görmüyüf zorun
Din gıyratı olan tederiyh görüñ
At tepiñ baş kesiñ Kazağ'ın kırıñ
Can sağ iken yurt vermeniyh tüşmana
Men-Esfer'di(r) biling Urusuñ esli
Orman yabanısı balıhçı nesli
Hınzır sürüsüne dalıf kurt misli
Can sağ iken yurt vermeniyh tüşmana
ŞENNİYH ne durursun atdarı miniñ
Sıyra kılınç tüşman üstüne dönüñ
Artajakhdı(r) şanı bu Al-Osman'ıñ
Can sağ iken yurt vermeniyh tüşmana
Âşık ŞENLİK
-4-
93 Kars Kavgaları Türküsü
Gümrü'den yörüdü şapkalı Kazak
Kars içinde eser bir acı sazak
Kaptan Paşa diyer: Devranı bozak
Gel beri gel beri bizim Osmanlı
Kavga koptu Kars'ın başı dumanlı
Yaktı gülşen yurdu zâlim saldadı
Loris de zulmedip verdi berbadı
Ardahan kan ağlar gözler imdadı
Gel beri gel beri bizim Osmanlı
Kavga koptu Kars'ın başı dumanlı
Mirali Paşa da çok mertlik etti
Mansur'un evini yıktı dağıttı
Hacı Veli'nin de toyunu tuttu
Gel beri gel beri bizim Osmanlı
Kavga koptu Kars'ın başı dumanlı
Muhtar Paşa aldı Gazi şanını
Çevirdi Moskoflar çevre yanını
Yahnılar koparttı Nuh tufanını
Gel beri gel beri bizim Osmanlı
Kavga koptu Kars'ın başı dumanlı
-5-
Mihrali Bey
-Uzunhava-
Ben gidiyom Rüştü Bey'im ağlama
Köz koyup da ciğerimi dağlama
Alay gitti beni burda eğleme
Yemen'e de benim ağam Yemen'e
Erdi m'ola Mihrali Bey Yemen'e
Kurdu m'ola çadırları çimene
Oğul köz düştüğü yeri yakar kime ne
Oğul dert benim değil mi vallah kime ne
Ben gidiyom Rüştü Bey'im sana bir nişan
Susuzluktan alayları perişan
Hiç iflah olur mu Yemen'e düşen
Bağlantı
Mihrali'yi sorarsan ezelden yaslı
Çifte al kılıcın uçları paslı
Ta ezel ezelden yaslıyım yaslı
Bağlantı
Mihrali'yi sokaklarda tuttular
Ağamı da bir kurşuna sattılar
Mihrali'yi Yemen'e de attılar
Bağlantı
Mihrali Bey Hamidiye alayı
Düşmanlar çıkardı türlü belayı
Nedir Ali Bey'im bunun kolayı
Bağlantı
Devlete bağlıdır şu senin başın
Cihanda aransa bulunmaz eşin
Elliyle altmışa yakındır yaşın
Bağlantı
Kum tepesi oldu görünmez otlar
Açlıktan ölüyor küheylan atlar
Kardaş şehit düştü nice yiğitler
Bağlantı
Arap atlar geldi bağlanmak ister
Kömüşlerin geldi yağlanmak ister
Rüştü Bey büyüdü evlenmek ister
Bağlantı
(Rüştü Bey : Mihrali Bey'in oğlu Ali Bey : Mihrali Bey'in kardeşi)
-6-
Mihrali Bey'e Ağıt
Bell'oldu gittiğin benim efendim
İndelhan olanlar seni arıyor
Yıkıldı bir yanı koca Sivas'ın
Dervişan olanlar seni arıyor
Bozuldu elvanı yüce binanın
Gamı arttı içindeki çobanın
Kesildi kısmeti hane viranın
Cennette gılmanlar seni arıyor
Yükledi göçünü can Mehmet Ali
Bir zaman dillerde söylensin hâli
Mahir Bey kızının kırıldı kolu
Akıttı al kanlar seni arıyor
Gayri şahin uçtu dalda yar kaldı
Vefasız dünyanın ömrü az kaldı
Bağlar çiçek açmış güllü yar geldi
Bahçıvan olanlar seni arıyor
Ne muhalif değdi feleğin taşı
Yaktı nâsı ayrılığın ateşi
Yine eşkiyalar kaldırdı başı
Bezirgân olanlar seni arıyor
Hani senin gibi ellerde rehber
Senden ziya umar günler geceler
Çarşılarda esnaf köylerde rençber
Dağlarda çobanlar seni arıyor
Olanca muradın mahşere kaldı
Felek bu belâyı bizlere saldı
Âşık RUHSATÎ de meddahın oldu
Nice pehlivanlar seni arıyor
-7-
Mihrali Bey'in Sivas'a Geliş Destanı
Nasıl methetmeyem Mihrali Bey'i
Sivas ülkesinin beyi geliyor
O zâlim düşmanın elinde kalmaz
Sivas ülkesinin beyi geliyor
Herkes kaderine boynunu eğe
Ünü dağılmıştı şehire köye
Zarar ziyan gelmez Mihrali Bey'e
Sivas ülkesinin beyi geliyor
Acem yiğididir yahşıdır yahşı
Gösterir kendini kemâli şahsı
Ahbabı yaranı giderler karşı
Sivas ülkesinin beyi geliyor
Köyü Acıyurt'tur yeri Konak'tır
Böyle bir yiğidi görmeli çoktur
Yiğitliği veren ol Gâni Hak'tır
Sivas ülkesinin beyi geliyor
Püryânî bu anda söyler bitirir
Hakk'ın birliğine şükür yetirir
Yurdun şerefini beyler artırır
Sivas ülkesinin beyi geliyor
Tokatlı Âşık PÜRYÂNÎ
-8-
Mihrali Bey Ağıtı
Nasıl methedelim Mihrali Bey'i
EyvaH Mihrali Bey gitti gelmedi
Düşman mı oldular kahraman sana
Eyvah Mihrali Bey gitti gelmedi
Malın mülkün mirasçılar paylaşır
Rüştü Bey'in Konağ'ında eğleşir
Bacıların "Gardaş" deyi ağlaşır
Eyvah Mihrali Bey gitti gelmedi
Sürmeler çekilir kirpiğe kaşa
Mihrali Bey o Yemen'e ulaşa
Günler sıcak olur çıkamaz başa
Eyvah Mihrali Bey gitti gelmedi
Vasfedelim Mihrali Bey halını
Yiğitliğin şerefini şanını
Çifter hanım bekliyorlar yolunu
Eyvah Mihrali Bey gitti gelmedi
Acıyurt iklimi Konak Köyü'nü
Ne bayramı belli ne de düğünü
Gözlerim gelmedi Ali Bey'imi
Eyvah Mihrali Bey gitti gelmedi
İsa Bey'in O'nun büyük gardaşı
Yemen'e yapmağa gitti savaşı
Ağlar Sivas halkı döker göz yaşı
Eyvah Mihrali Bey gitti gelmedi
Aştı çayır çimen güller nergizler
Bütün yasta kaldı gelinler kızlar
Sivas ahalisi yolunu gözler
Eyvah Mihrali Bey gitti gelmedi
Yemen dedikleri gayet sıcaktır
Konak Mihrali Bey yalan ocaktır
Ahbabın yarenin dostların çoktur
Eyvah Mihrali Bey gitti gelmedi
Mihrali Bey ünün duyanlar ağlar
Gam çeker dostların kara yas bağlar
Ulaş Nahyası'nda köyler kan ağlar
Eyvah Mihrali Bey gitti gelmedi
Ummazdım ki ol Yemen'de kalasın
Sıcağından böyle bir hoş olasın
Kars'ın kumandanı Acem balası
Eyvah Mihrali Bey gitti gelmedi
Kahraman Mihrali yiğit bir kişi
Ne yazı bellidir ne soğuk kışı
Topladı orduyu otuz bin kişi
Eyvah Mihrali Bey gitti gelmedi
Ne diyelim senin yiğitliğine
Âlem and içiyor hürmetliğine
Hak'tan bir inayet kuvvetliğine
Eyvah Mihrali Bey gitti gelmedi
Biter mi hiç Mihrali Bey davası
Aslanın boş kalmaz yurdu yuvası
Bir beş değil atmış köyün ağası
Eyvah Mihrali Bey gitti gelmedi
Öyle bir kumandan öyle paşaydı
Biner ata yüce dağlar aşardı
Mayetinde nice yiğit yaşardı
Eyvah Mihrali Bey gitti gelmedi
Bu Mihrali Bey'in bu halı böyle
Konuşurdu ağa paşa bey ile
Dinlen gel Püryânî yeniden söyle
Eyvah Mihrali Bey gitti gelmedi
17.3.1984
Tokatlı Âşık PÜRYÂNÎ
-9-
Mihrali Bey Destanı
Nasıl methetmeyem Mihrali Bey'i
Her yerde şerefi ünü söylenir
Yaptığı yiğitlik aklıma düştü
Üzerinden geçen günü söylenir
Bey'in çoktur anlatırsak davası
Titretti elinde koca Sivas'ı
Sürüyü sakladı Kangal Ağası
Her yerde şerefi şanı söylenir
Mihrali Bey ata biner yürürdü
Düşman görse korkusundan erirdi
Doksan üç'te gelenleri korurdu
Asâleti cinsi dini söylenir
Mihrali Bey sözlerini açmalı
Bunu yazıp tarihlere geçmeli
Kılıcıyla korkuturdu düşmanı
Kılıcı kalkanı kını söylenir
Mihrali Bey konu açanlar açsın
Senin ünün her tarafa dolaşsın
Dinlensin Mihrali tarihe geçsin
Verilir bu vasfı dili söylenir
Mihrali Bey'imi bilenler bilir
Güçlü idi bir orduya baş gelir
Ol her yerde kahramanlık söylenir
Böyle kahramanın hali söylenir
Mihrali Bey çıktı gine meydana
Ne kadar hanımdır doğuran ana
Kılıcı bölendi al kızıl kana
Gülşen bahçesinde gülü söylenir
Mihrali Bey senin nasıl duyuram
Yiğitlerden seni seçem ayıram
Yaradandır seni böyle kayıran
Püryânî bugünkü gün bunu söylenir
17.3.1984
Tokatlı Âşık PÜRYÂNÎ
-10-
Mihrali Bey
Aslan yatağını görmeye geldim
Kaldığı yerlerdir Merali Bey'in
Konağ'ı görünce düşlere daldım
Olduğu yerlerdir Merali Bey'in
Kahpeleri almaz imiş araya
Ak dememiş hatır için karaya
Seksen bir'de göçüp işte buraya
Geldiği yerlerdir Merali Bey'in
Her ana doğurmaz böylesi eri
Hayatında adım atmamış geri
Arayıp gönlünce kalacak yeri
Bulduğu yerlerdir Merali Bey'in
Dağların çökmüştür duman üstüne
Şiirler yazmışım zaman üstüne
Beş yüz atlısını yemen üstüne
Saldığı yerlerdir Merali Bey'in
İSMETÎ der cihat etti yılmadı
"Hürriyet demişti hayatın tadı
Tarihte şanına yakışan adı
Aldığı yerlerdir Merali Bey'i
Kaynak
IV. KAYNAKÇA:
Kaynak Şahıslar:
Beşir Sönmez (48 yaşında Sıvas Acıyurt Köyü'nden) Mihrali Bey'in Torunları Nurettin Memilioğlu (3.4.1984'te vefat etti.) Turgut Memilioğlu Mihrali Memilioğlu (Derleme birkaç sene içinde yapılmıştır.)
Kaynaklar:
Aslan Ensar (1983) Mihrali Bey Destanı Şükrü Elçin Armağanı Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Armağan DizisiAnkara s. 11-17.
Danişmend İsmail Hâmi; İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi Cilt: 4İstanbul 1972.
Gazi Ahmed Muhtar Paşa 1328 (1912).Sergüzeşt-i Hayatımın Cild-i Sânisi Anadolu Rus Muharebeleri İstanbul s. 86.
Gencosman Kemal Zeki (1972) Türk Destanları İstanbul s. 142-149.
Güney Eflatun Cem-Çetin Eflatun Güney (1963) Ruhsatî Hayatı ve Şiirleri s. 182-183.
Hacılar Valeh Borçalı Mehralı Bey Tarihi Hekiketlerde (2001) Bakı.
Kars Savunmasında Bir Destan Kahramanı Şubat 1983 Yıllarboyu Tarih Dergisi s. 43-45.
Kırzıoğlu M. Fahreddin (1958) Edebiyatımızda Kars II İstanbul.
Kırzıoğlu M. Fahreddin (1972) Karapapaklar Erzurum
Kurat Akdes Nimet (1948) Rusya Tarihi Ankara
Mehmet Arif Bey Başımıza Gelenler 1328 (1912) İstanbul.
Savaş Destanlarımız (1970) Hayat Tarih Mecmuası S. 6 İstanbul s. 80.
Sevük İsmail Habib; (1943) Yurttan Yazılar İstanbul s. 336-340.
Sırma İhsan Süreyya (1980) Osmanlı Devletinin Yıkılışında Yemen İsyanları İstanbul.
* Karapapak adı tarihte ilk defa 1599 yılında Buhara Hanlığı belgelerinde geçer. Önceleri aşağı İdil civarında yaşamakta iken Timur'un zulmünden yahut da Rusların Kazan'ı işgal etmelerinden dolayı buradan ayrılıp Zerefşan (Semerkand'ın doğusunda) bölgesine gelmişler sonradan Özü (Dnepr) ırmağının batısına geçmişlerdir. Kür-Aras boylarından göçme Sulduz Karapapakları da Tiflis'in güneyinde Borçalı (eski adı: Loru) sancağında mesken tutmuşlardır. Şii ve Sünni inanca sahiptirler. (Mihrali Bey Sünnidir.) Yanlış olarak Şii olanlara Tat ve Acem Sünnilere de Terekeme denilir. Halbuki Karapapakların Acemlikle alâkaları yoktur. Kaza kuzu derisinden kalpak giydikleri için kendilerine bu ad verilmiştir. Karapapaklar zeki çalışkan iyi ata binen iyi silah kullanan bir Türk boyudur. Zengin bir folklora sahiptir. (Acıyurt Köyü Folkloru ile ilgili olarak Türk Folklor Araştırmaları Sivas Folkloru ve Türk Folkloru dergilerinde beş yazımız neşredilmiştir.) 93 Harbi esnasında bir kısmı Osmanlılara yardımcı olurken ne acı ki bir kısmı da (Mansur Tülü Musa Latif Kamil gibi...) Ruslarla elbirliği yapmıştır.
* Kurt İsmail Paşa 93 Harbi'nde Erzurum Valisi idi. Ahmet Muhtar Paşa'nın İstanbul'a çağırılması üzerine onun yerine vekil olarak kaldı.
* Mihrali çevrede sık sık at yarışları düzenler Konağında pehlivanlar barındırır böylece ata sporlarının yaşamasına yardımcı olur. Barındırdığı pehlivanlardan Siciminoğlu'nun sırtını o devirde kimse yere getirememiştir. Bu pehlivanı uyurken kalleşlikle öldürmüşlerdir.
* Bu destanın şâirini maalesef tespit edemedik.
** Karapapak Âşık Şenlik (1853-1912) tarafından 1877 Nisan'ında söylenen koçaklama.
* Cendere Köyü'nden Karslı Bahri Efendi'den derlenmiştir.
**Mihrali'nin yakınları tarafından söylenmiş olan bu uzun havayı Malatyalı sanatçı Kemal Keskin plağa okumuştur. Bu yüzden bazı çevrelerce Mihrali Bey uzun havası Malatya yöresine mal edilmektedir. Bu yanlışlığı da ilgililer düzeltir düşüncesiyle bilhassa belirtmek istedik. Uzunhava Sivas'ın Acıyurt Köyü'ne aittir.
Halk her ne kadar "Acem" derse de yazımızdaki Karapapaklar dipnotunda da belirttiğimiz gibi bu yanlış bir yakıştırmadır. Karapapakların Acemlikle alakaları yoktur.
*Mihrali Bey'in hanımları: Bahar Gülgaz (Gülnaz
KAÇAK NEBİ
Gaçag Nebi Destanı'ndan
Zengezur'un Mollu köyünde Rençper Alo'nun, karısı
Gözel'den bir oğlu olur, adını Nebi koyarlar. Nebi on iki yaşına geldiğinde, komşu köyden Kerbelayî Mehemmed'in yanına çoban girer. Ancak, Kerbelayî onu oğlu gibi kabullenmekte ve ileride biricik kızı Gülsabah'ı bu güzel çocukla evlendirmeyi düşünmektedir. Zaman geçer, kızda ergin yaşa gelir. Bir gün, çevresiyle ziyaretgâha giden köyün zenginlerinden Mahmut hampa,Gülsabah'ıda yanında götürür. Atını budağa bağlamışken, at ürker ve Gülsabah'a vurarak ölümüne sebeb olur. Kerbelayî, " Ürkek atı budağa bağlamazlar" bunu bilmez misin, diye Mahmut hampaya kin tutar. Olaydan haberdar olan Nebi, Mahmut hampayı atından aşağı alarak döver, başını gözünü yarar. Nebi, Kerbelayi'nin yanında kalmaya devam eder. Gel zaman, git zaman, Nebi, Hanah'nın kızı Hecer'e tutulur, Hecer’de ona. Nebi Hecer'i istetir. Hanalı, beyler hampalar Nebi'den hoşlanmazlar, ona gün göstermezler diye vermezlenirse de, Kerbelayi Mehmemmed'i kıramaz ve razı olur. Ancak, ayni gün Mahmut hampa Hecer'i kardeşine istemeye gelince, Hanlı korkusundan vazgeçer. Nebi ile Hecer anlaşıp kaçarlar.
Kerbelayi onlara toy yapar, Hecer'i babası ve kardeşleriyle de barıştır. Nebi, sert, dürüst, sözünü sakınmayan ve zulme rıza göstermeyen bir delikanlıdır. Köylü onu sever, beyler, hampalar çekinirler. Mahmut hampa olanları unutmaz; bir gün Rus askerleri ile Alo'nun evine gelir. Alo hastadır ve Hanalı ile kapıda oturmaktadır. İkisinide kırbaçlayarak kanlar içinde bırakır. Hecer karşı koyar, Nebi yetişir, Mahmut hampayı iyice döverler. Mahmut intikam için bekler, olur olmaz saldırır, beyleri, askerleri Nebi'nin üstüne sürer. Nebi bakarki, burada rahat yok, Hecer'i alarak Mollu'dan uzaklaşmak ister. Kerbelayi Mehemmed'e düşüncesini açar ve "Negeder ömrüm var, bu haramzadelerle vuruşacağım" der. Kerbelayi ona, Boz atı ve aynalı tüfeğini vererek uğurlar. Hecer'le birlikte dağa çıkan Nebi bir mağarada yaşamaya başlar. Bir süre sonra ailelerini özleyerek, köylerine dönmeye karar verirler.
Yolda rasladıkları köylülerden duyarlar ki, Mahmut hampanın adamlarından Elibey, "Nebi’nin babası Alo kişiyi meydanda ağaca bağlayıp, döğüp öldürdüler." Nebi, Mahmut ve Eli beyi yakalayıp, aynı ağaca bağlar ve başlarına birer kurşun sıkar. Ambarlarınıda boşaltıp fakirlere dağıtır.
Bu olay üzerine Nebi'nin ünü yayılır, zulümden kaçanlar ona gelir, destesi (çetesi) büyür. Rus kuvvetleri, beylerin güçleri de onu yakalamak üzere harekete geçerler. Nebi, Hecer'le beraber dağa çıkmıştır.
Gazamatın (Hapishane) Yandırılması
Nöker-naip dağlara düşüp o tepe senin, bu dere menim Nebi'nin arhasınca gezip dolandıkça Nebi de gece-gündüz dağı-daşı gezir, kendlere çıhır, beylere hampalara divan tutur, onların tahılını, otunu alıp kendlilere (köylülere) paylayırdı. Beyler Nebi'nin gorhusundan kendlilere deyip-tohunabilmirdi. Beylerle tokguşan, sözleşen cavanlar da yavaş yavaş dağlara çekilir, gelip Nebi'nin destesine goşulurdular. Ayrı ayrı gaçag desteleride Nebi'nin başına toplaşmıştı. Nebi'nin sorağı yahın uzak mahalları dolaşırdı. Nebi gaçag düşeni, Alo'nun ölümünden sonra bıyıh yeri yenice terlemiş gardaşı balaca Mehdi'yi de izlemeye başladılar. Bir gün Mehdi de naçalnik Cafergulu beyle sözleşti.İş toğmag deyeneye çıhanda Mehdi el attına naçalnikin tabancasını. Goburu ile gırıp goydu cibine. Dedi indi iğitsense yahın gel, beynini göye sovurum. Cafer kulu han da Nebi'nin gorhusundan Mehdi'ye söz deyebilmedi. Mahala hay düştü. Mehdi naçalniki terkisilâh edip. O günden Mehdi üçün derede, tepede hendekde dezge (pusu) gurdular. Mehdi gördü yoh, bele getse, beyler onu aradan götürecekler. Bir gün Nebi'nin yanına gelip dedi: -Gardaş, daha men de sensiz Mollu'da galabilmirem. Gelim birbirimizi heyan olah. Bu beyler ganımıza ele susasıyplar ki, bele getse meni aradan götürecekler.
Beli, bele bele Nebi'nin destesi böyüyüp otuzgırh nefer oldu. Onların içerisinde Telli Gara, TunçVeli, Şemmed Hesen, Lele Gâvur, Basar Iğit, Ganlı Goca el içerisinde ad çıharmış goçaglardan idi. İndi onların Nebi'nin başına toplaşmasıda beylere bir derd olmuştu. Goburnat (vali) Gaçag Nebi'nin destesini gırmak üçün Zengezura iki yüz atlı göndermişti. Naçalnik Cafergulu bey başta olmahla goburnat özü bu destenin üç aya geder yoh edilmesini, Gaçak Nebi'nin tutulup hökümete teslim edilmesini telep etmişti. Atlılar Görus naçalnikinin serencamında dağıdaşı elek-velek edir, ancak bir kes Nebi'yi gördüm demir. Bir gün Gaçag Nebi gene kendlere çıhmıştı. Camaatla görüşüp onların vaziyetinden hali olurdu. Nahçivan, Cebrayıl, Gorusun naçalnikleri de özlerinin yüz seçme atlısı ile Nebi'ni tutmakiçin Şotlanlı oylağında pusuda durmuştu. Nebi gezegeze gelib Şotlanlı'ya çıhtı. Ama onu camaat arasına çıhmağa goymadılar.
Düşmen atlılarının kendde olduğunu bilen Nebi, uşagları evlere yerleştirib özü Ganlı Goca ile Hekeri'ye yola düştü. Çünkü, üç gündü Hecer’i Mollu'ya yola salmıştı. Bir heber-eter yoh idi. Hecer ikicanlı olduğundan yaman ağrı çekirdi, Odur ki, Mehdi Hecer'i Gözel'in yanında goyup gayıtmalı idi. Vade tamam olmuştu, ama ne Hecer'den, ne de Mehdi'den heber vardı.
Nebi Şatlanlı'dan yenice çıhmıştıki, bir ekinciye rast geldi. Uzahtan fikir verdiler gördüler ki, Gorus yolunun üstünde oturan ekinci neşe ohuyur. Sonra gulah verib gördüler yoh, ekinci ağlayır. Özü de herden neşe zümzüme edir.Ganlı Goca biraz ireli yeriyip gulah verdi. Gördü ekinci ohuyur:
Goburnat, naçalnik gelib saymadı,
Düşmenin ganından içti doymadı
Zalımdan gısası aldı, goymadı
Ağlaram haline ay Gaçag Nebi,
Arvadı özünden ay goçag Nebi.
Yağılar elinden düşüptü gaçag
Kardaşı Mehdi'dir özünden goçag
Ağalar elinden oluptu naçar
Ağlaram haline ay Gaçag Nebi
Arvadı özünden ay goçag Nebi.
Dağ çektin kohaya, hampaya,
hana Derdineanalar ağlaya, yana
Cemi iğitlerin gire meydana
Ağlaram haline ay Gaçag Nebi
Arvadıözünden ay goçag Nebi.
Ganlı Goca bir göz kırpımmdan ekincinin başının üstünü aldı. Soruştu ki, ay kişi, ne olup bele yanıglı yanıglı ohuyup ağlayırsan. Goca dedi:- Heç ne. Gerip oğlum yadıma düşüp. Mende ağlayıp üreyimi boşaldıram. Ganlı Goca gördü ekinci gorhur, odur ki, özünü nişan verdi:- Gorhma, biz bey, naçalnik-zad deyilik, Nebi'nin adamlarındanık. Bele deyende ele bir kişinin kirpiyi dirildi. Elini yere direg verip dikgatı, zenle Ganlı Goca'ya bahtı. Ele ki arhayın (emin) oldu bunlar doğrudanda naçalnikin adamları deyil, dedi:- Başınıza dönüm, İsmayil bey otuz atlı ile Nebi ile Hecer'i tutub Görus'a apardı. Yazık Hecer bir ağlayırdı ki, gel göresen. Strajynikler birbirine pıçıldayırdılar ki, Hecer ağrı çekir. Hiç Gorus'a özünü yetirmez, yolda yükünü yere goyar. Zalim İsmayil bey ise ara-sıra, kırmana Hecer'in küreyine çekirdi. Bele nâkişilik heç yere-göye sığar mı, bele zülüm yerde galar mı? Nebi daha dözebilmedi. Geri gayıtmag olmazdı. Düşman atlıları kendi üzük gaşı kimi döv kılıcını reye almıştılar. Nebi Boz atı mehmizledi, üzünü Ganlı Goca'ya dutup dedi:- Men gettim Hecer'in dalınca. Sen de gaçakları sağ-salamet bu kendlerden çıhar, sabah tezden Gorus'ta görüşek. Beli Ganlı Goca gaçakları ahtarmahta,
Gaçag Nebi Gorus'a getmekte olsun, görek Hecer nece oldu. Ekinci Mehdi ile Nebi'ni deyişik salmıştı. Elebilmişti ki tutulan Nebi'yle Hecer'di. Kende gelen günden Hecer'in hali haraplaşmıştı. Kendlerde Nebi'yi aktaran it-gurtla dolu olduğundan Mehdi Hecer'i bir yana çıharabilmemişti. Gözelin evini günde üç-dört defa ahtarır, yazık arvada min bir zülüm edirdiler. Odur ki Hecer iki gün Hanalı'nın evinde galandan sonra Kerbelayi Mehemmed gile getmeyi garar alır. Mehdi de gece fırsat iken Hecer'i Kerbelayi'nin evine çattırmak isterken yolda İsmayil beyin destesi ile rastlaşır. Aynalıyı çekir ki, düşmanın alayını dağıtsın, Hecer deyir sen Allah, gülle atma, halim pistir, alçaglık edip bizi tutsalar, goy tutsunlar. Mehdi attan düşüb İsmayil beyin garşısına gelib deyir ki; naçalnik, Hecer iki canlıdı, ağrı çekir, aparıram yahın kendlerin birine ki, yükünü yere goysun. Bunu eşiden kimi İsmail bey emr edir:- Her ikisinin el-golunu bağlayın. Gorus gazamatının gapısı ağzında Hecer day döze bilmir. Yere yıhılır. Birazdan çağa sesi eşidilir. Hecer'in bir oğlu olur. Gazamatta işleyen hadimeler tez uşağın göbeyini kesip cır-cındıra bükürler. İsmayil bey gazamat naçalnikinin otağından çıhıp uşağı isteyir. Şaşkasını çekip uşağı şaşkanın başına geçirir. Uşağın çığırtısı ismayil beyin şakkanağına (kahkahasına) karışır. Bey geyzle deyir:- Bah bunu goburnata gönderecem. Bu uşag kimi Nebi'nin de başını vaht geler şaşkaya geçirip Urusete göndererem. Hamı İsmayil beye nefret etti. Bey uşağın cenezesini kenara atıp evine getti. Lovga lovga dedi:- Eyibi yoh, indi Nebi herede olsa Hecer'in dalınca gelecek. Eğer siz min canıda olsa, elimden gurtarmayacag. Gazamat işçileri gorhudan çmgırını çıharmadı. Gece düştü, evine geden evine, işine geden işine yola düştü. Gazamat naçalniki Ter Grigoryan dagalmıştıki, başına ne çare gılsın...
İndi Nebi gelmekte olsun, görek Hecer zindanda ne eledi. Ele ki, Hecer'i zindana saldılar, saçını yoldu, yüz-gözünü cırıp zulum-zulum ağladı, ismayil beye bir gargış töktü ki, sesine bütün durtahlar koşulub ağladılar. İsmayil bey Hecer'e göz dağı çekmişti. Hecer "Nebi, Nebi" deyip feryad edir, sakitleşmek bilmirdi. Nalesi gazamatı başına götürmüştü. Hecer Nebi'yi haraylamakta olsun, görek Nebi nece oldu.
Beli, Nebi gazamatın hendeverine gelip atı yedeğine almıştıki, ayağına neşe deydi. Eyilip bahtı, gördü körpe oğlan uşağıdı. Şaşkaya geçiripler. Uşağı götürüb bağrına bastı. Ele bil uşag ona dil açıg "meni gucağma al" dedi.
Nebi'nin üreyine damdı ki, bu Hecer'in uşağıdı. Deyirler Nebi'yi heç kes ağlayan görmemişti. Aylı geceydi. Nebi, Boz atın başını bırahıp yere oturdu. Uşağa bahıp bir ağlamag ağladıki, dağlar, daşlar titredi. Hendeverde dolaşan bir goca karı Nebi'yi tanıyıp uşağı ondan aldı, bütün hadiseni Nebi'ye danıştı:- Ay oğul, olan olup, geçen geçip, günahdı, uşağın ruhunu incitme, goy aparıp yuyum, gundahlayım. Nebi bir söz deyebilmedi. Handan hana özüne gelib dedi:- Nene, bir gundahla, bahım görüm, balama gundah yaraşır mı? Garı gazamat işcisiydi. Nebi'ni başa saldıki, ay oğul, burada çoh görünmek olmaz. Dur özünde heyete geçek, gece keçsin, sonra da men seni ötürerem, dalısını özün bilersen. Nebi garıya söz demeyib içeri geçti. Kanlı uşağı yudu, kefenledi. Nebi o ki var ağladı. Bir de gulak verip gördü ki, uzaktan bir feryat sesi gelir. Garı ireli yeriyip pencereni açtı. "Hecer'dir, ay Nebi"
-deye Nebi'yi sesledi:
Bülbülem gülümden düştüm irağa
Can yohtu canımda döze ferağa
Yeteydin yeteydin barı sorağa
Keçti şaşkalara körpem, ay Nebi,
Hardasan hardasan, hay-haray Nebi.
Ay eller ah-nalem göye dayandı
Söyleyin hag yolun, deyin hayandı,
Al dilim ağzımda alıştı, yandı
Keçti şaşkalara körpem ay Nebi
Hardasan hardasan, hay-haray Nebi
Ne zalim üzün var, ay goca dünya
Zulmün arşa çıhtı, say goca dünya
Tuttun fikirlere vay goca dünya
Keçti şaşakalara körpem, ay Nebi
Hardasan, hadasan, hay-haray Nebi.
Nebi daha döze bilmedi. Garıya dedi:- Garı nene, körpeni dalıma sar, yolu mene göster. İndi men bu köpeg uşaglarına bir toytutum, nenelerinin adı yadından çıhsın.
Beli, Nebi ele eşiye çıhmıştıki, gördü Ganlı Goca gazamatm kapısında var gel edir. Nebi'yi gören kimi yüyürdü gabağına ki, Hecer'den heberin var mı?- Var, ay Ganlı Goca, var. İndi bu gazamatın daşının üstüne daş goyan köpek uşağıdı. Deliler gelip mi?- Gelibler, Nebi. Divan atlıları ile möhkem atışmamız oldu. Yedi-sekkiz hampa "strajnik" o dünyaya vasil oldu. Uşagların hamisi sağ-sallamattır. Nebi dedi:- Telli Gara ile Tunç Veli desteleriyle keşik çeksinler, kalanlar arhamca. Nebi gazamatm kapısını döydü. Handan hana gözetçinin yorgun sesi eşidildi.-Kimdir bu gece vahti? -İsmayil beydir açın! -Naçalnik, sen o dedenin görü, bah yazık indice sakit olup. Ona yaman zülüm eledin İşinyohtu, get yat seher gelesin. -E, köpek uşağı, aç deyirem sene gapıyı! - Vallah, İsmayil bey ağ eledin. Gerek uşağı şaşkaya geçirmeyeydin, dustaklar* isyan eleyipler. Hecer'in de yahm düşülesi hali yohtu... - Aç deyirem sene... Gapıçı çaresiz galıp gapyı açtı. Garşısında Nebi'yi gören de özünü itirdi: - Amandı, meni öldürme. Hecer'e hamıdan çoh men ağlamışam. Çay vermişem, lap indi arvadım Hemır Hörek getirmişti, onu da aparıp vermişem, ama yemeyip... Nebi söz demedi. Gözetçi tez bir ip getirdi ki, bununla el ayağımı bağla. Beli, gözetçü er açarları Nebi'ye gönüllü verdiler. Hamisinin el-golunu bağlayıp düzdüler yan-yana, insafen heç biri sesküy salmadı. Nebi Hecer'i görende özünü sahlayabilmedi. İkisi de o ki var ağladılar. Hecer körpenin gundağını Nebi'nin dalından açıp gucağına aldı. Nebi Mehdi'yi de azad eledi. Hecer üzünü Nebi'ye tutub dedi: - Nebi, İsmayil bey mene çarpaz dağ çekip. Ancag birden telesip ehdimi üreyimde goyarsan. Onunla özüm danışacağam. İndi sen bütün dustakları burag, gazamatı dağıt, od vur bura. Nebi bütün Dustakları azad etti. Özü de hamıya dedi ki, içerideki tahta-tuhtaya od vursunlar. Nebi'yle danışan gözetçi ağzındaki yaylığı birteher çıharıp dedi: - Aşağıda anbarda nöyüt var Dustaklar o saat nöyütü çıharıp töktüler gapı bacaya, gözetçilerin de el-ayağınıı açıp buraktılar. Dustakların bir çohu Nebi'nin destesine goşuldu. Danyeri sökülende gazamat naçalniki pencereden bahıp gördü ki, alemi ışıg bürüyüb. Gazamatm yandığını başa düştü. Deyirler heç vahtdaşın torpağın bele yandığını gören olmamıştı. Ustad deyir gazamatı yandıran haman od, gönühsız körpenin, Hecer'in ahi imiş.
( Derleyen
Dr. Azad Nebiyev, Bakü-1989 , S.29-37)
KAÇAK NEBİ BİR BAŞKA ANLATIM
Şöle arz edeğim:
Zengin bir Ağanın Hacer isminde güzel bir kızı varmış. Hacer`in evlenme yaşı geliyor. Kırak Köylerden kasabalardan 8-10 Delikanlı Hacerle evlenmek istiyor. Babası bu durumu Hacere bildirip , hangisi ile evleneceğini soruyor. Hacer de Babasına: -Her birine ayrı ayrı mektup yaz aynı gün için davet et.Ben hangisi ile evleneceğimi size bildiririm. Babası da 10 davetiye yazıp ayrı ayrı gönderiyor. Bu delikanlılardan dokuzu geliyor , yalnız Nebi ismindeki delikanlı gelmiyor.
Hacer: -Babacığım on delikanlı diyordun , birisi hani. Babası da kızım Nebi isimdeki delikanlı gelmedi. Baba, ben o delikanlı ile evleneceğim o çok gururlu birisi olmalı ki bizim ayağımıza gelmedi. Hacerin Baba`sı Nebi`ye ayriyetten bir mektup yazar. Nebi mektubu alır almaz,kır atını hazırlar heybesini kavgarır, Hacer`in köyüne doğru yola cıkar. Mevsimde ilkbahar zamanıymış. Köyün Mandasını bir Ermeni otlatıyomuş , bunlardan bir Türk Mandası ile Ermeni Mandası güreşiyormuş. Türk Mandası Ermeni Mandasını alt ediyormuş. Ermeni çoban bunu kabullenemiyor. Türk Mandasının burnuna elindeki değneği sokup kanatıyormuş Nebi ,Ermeni`ye seslenerek, niye böyle yapıyorsun
Ermeni: -Türk mandası Ermeni mandasını dövüyor ,bende onun için burnuna değnek sokuyorum. Nebi ile Ermeni arasında Manda yüzünden kavga cıkar. Nebi silahını çekip orada Ermeniyi öldürür, Akşam gelip durumu Hacer`e anlatır. O gece Hacer’de kalır. Diğer tarafdan olaydan Rus`lar haberdar olmuş, gece Hacer’in oturduğu evin etrafını bir manga askerle kuşatmışlar. Sabahleyin Hacerle Nebi, pencereden dışarı baktıklarında evin etrafı askerlerle çevrili olduğunu görürler.
Hacer, Nebi`ye dönüp derki: Nebi .Köroğlu birse doksandokuz da dubarası vardı. Şimdi bizde öğle yapacagız Nebi, neyapacağız? Diye Hacer`e soruyor. Hacer : Ruslar biliyor ki sabahları Müslümanlara su lazım olur. Sen su getirme bahanesi ile benim elbiselerimi giyeceksin. Kovaları çeşmede bırakıp arka ormanlığa kaçıp kaybolacaksın. Nebi`de Hacer`in sözünü dinleyip Hacer`in elbiselerini giyerek çeşmeden su getirmek bahanesiyle evden ayrılıp Rusların içinden geçerek çeşmeye gider ve kovaları bırakıp ormanlıkta kaybolur. Çeşmeye giderken Hacer, Nebi`ye der ki, papağını camın önünde bırak Ruslar senı evde zannetsın.
Bir zaman geçtikten sonra Ruslar Nebi’nin ve Hacer`in teslim olmasını ister, içeride kimse teslim olmadığını anladıkları vakıt papağına doğru ateş ederler. Hacer`de içeriden aynalı tüfegi alıp Ruslara ateş eder. On iki saldat bir gamender oldurur. Kurşunu bittiğinde Ruslar Haceri tesllim alıp , Tiflis`de Azamet kalesine götürüp orada hapis ederler.
Aradan birzaman gecer. Nebi; Hacer`in Tiflis`de hapisde olduğunu öğrenir. Hacer`i oradan kurtaracağını ant içer. Kıratına binip silahını kuşanıp Tiflis`e doğru yola çıkar. Hacer`de Nebi`nin geleceği haberini alır. Pencereden hep Nebi`yi beklemektedir.
Nebi bir gece Azamet önüne yaklaşmaktadır, hava parcalı bulutlu ay bulutlara bir batıp bir çıkıyor. Hacer Nebi’yi tanıyor. Bu türküyü söylüyor:
Ay Nebi`im geler Saractının elinden
Aynalı elinde şaşğa belinden
Ay Nebim kurtar beni sarı saldat elinden
Gel Ay Nebım gelesen gele beni bu zındandan alasan
Aynadan Nebim Dağları yerinden oynadan Nebim.
Nebi bu sözleri iştip buna karşılk veriyor ve düşünüyor kırata çok iş düşeçek.
Kırat seni çeperden çeperlere bağlarım
Belinide mahmuz çulla çullarım
Eğer beni bu kavgadan kurtarsan
Ant içerim ayağını da kızıl nalla nallaram
Ay kaçak Nebi`m Hacer`i kendınden ay koçak Nebi`m
Hacer Nebi`i kaçarken on iki saltad öldürdüğünü Nebi`ye anlatmak ıster.
Aynalıyı ben direkten indirdim
İndiriben kol üsütne bindirdim
On iki saltad bir gamender öldürdüm
Gel ay Nebi`m gelesen
Gelebeni bu zindandan alasan
Aynadan Nebi`m dağları yerınden oynatan Nebi`m
Nebi`m bıyığı eşme eşmedi
Nebi`min papağı gulleden delık desmedı
Nebi`m in atını hıc bı at gecmedı
Gel ay Nebi`m gelesen
Gele benı bu zındandan alasan
Nebi seslenır
Ayda kalktı gun ortanın yerıne
Hacer Hanım cılve vermıs hem zılfının telıne
Hacer Hanım gel bın sende kıratın belıne
Ay kaçak Nebi`m Hacer`ı kendınden çok koçak Nebi`m
Rıvayet odur kı Nebi Hacer`ı Azamet kalesınden kurtarır ve atını alıp gıder.